Skolyoz Farkındalık Ayı

İlan Tarihi:13.6.2022 12:31:00
Güncelleme Tarihi:12.5.2023 14:12:00
 

Skolyoz, özellikle adını son dönemlerde daha sık bir şekilde duymaya başladığımız, temel olarak “omurga eğriliği” olarak kabul görür.  Genellikle büyüme dönemlerinde tanısı konulan bu rahatsızlık, erken tedavi söz konusu olmadığında kişinin yaşamını son derece olumsuz yönde etkileyebilir.

Omurganın sağa ya da sol tarafa doğru eğilmesi neticesinde ortaya çıkan skolyoz; kalça, göğüs kafesi ve kürek kemiklerini etkiler. Kız çocuklarında ağırlıklı olarak daha sık bir şekilde görülür.

Skolyoz Nedir?

Omurgamızı, büyük ölçüde vücut ağırlığımızı taşıma işlevini yerine getiren güçlü bir köprüye benzetmek mümkündür. Bacaklarımız ile başımızın arasında uzanmakta olan omurgamız, omur adı verilen kemiklerden meydana gelir. Söz konusu kemikler, eklem, disk ya da bağ dokuları sayesinde birbirine tutunma şansı bulurlar. Merkezi sinir sisteminin en kilit elemanı olarak kabul edilen omurilik de bu bölge içinde konumlanır. Sağlıklı bir omurga, hareketlerimizi ve yaşam kalitemizi son derece olumlu yönde etkiler.

Omurgamızın önden arkaya ya da arkadan öne bakarken düz olması gerekir. Yandan bakıldığında fizyolojik yani normal eğrilikleri bulunur. Ön arka bakıda omurganın eğilmesine skolyoz denilir.  En sık Adölesan İdiopatik Skolyoz (ergenlik dönemi skolyozu) görülmektedir. Bu rahatsızlıkla beraber omurga dışarıdan C veya S harflerine benzer diye ifade edilse de günümüzde bu terimleri kullanmayı tercih etmemekteyiz.

Genelde bu durum ebeveynler tarafından fark edilir. Omurga bünyesinde yan tarafa doğru gerçekleşen bu bariz eğrilik, ergenlik döneminde başlar. Dünyada her 100 ergenden yaklaşık 3 tanesi, bu problemle karşı karşıya gelir. Adölesan Skolyoz hastalığının nedenleri çoğu zaman somut olarak tespit edilemez.

Skolyoz rahatsızlığında eğim, 10 derecenin üzerindedir. Sağlıklı bir omurgada omurlar arka bölümde düz bir hat biçimde aşağıya doğru uzanmaktadır. Skolyozda ise bu düz hat, bozulmaya başlar ve omurlar zaman içinde sağa sola doğru yer değiştirmeye başlar. Omurların kendi ekseni etrafında dönmesiyle meydana gelen yapısal skolyoz, omurga haricinde göğüs kafesinde, göğüste ve hatta kalça bölgesinde de kaymalar gerçekleşir.

Hem duruş hem de ciddi bir görüntü bozukluğuna neden olan skolyoz, yaş ilerledikçe daha ciddi sonuçlar oluşturur. Şu anda ülkemizde yaklaşık olarak 150 bin 200 bin arası kadar çocukta skolyoz rahatsızlığının olduğu düşünülmektedir. Kız çocuklarında görülme sıklığı, erkek çocuklarından yaşa ve eğrilik derecesine göre değişiklik göstermekle birlikte en az 3-4 kat daha fazladır. Eğrilik, tedavi edilmezse çok fazla ilerleme gösterebilir. Erken tanı ile beraber tarihsel süreç içinde geliştirilen modern yöntemlerden faydalanmak da mümkündür.

 

Skolyoz Belirtileri

Skolyoz, genel anlamda erken dönemlerde ciddi bir sağlık problemi oluşturmaz. Bu nedenle ergenlik döneminde her ne kadar şekilsel bozukluklar gözle görülür düzeyde olabilse de yaşam kalitesi henüz tam anlamıyla tehdit altında değildir. Skolyozun belirtileri ve etkileri yetişkin dönemlerde daha net şekilde yansımaya başlar. Erken dönemlerde çok nadiren de olsa belli sırt ağrıları ile karşılaşılabilir.

Dikkatli ebeveynlerin bile bu şekilsel bozukluğu fark etmesi her daim çok kolay olmayabilir. Bu nedenle omurga problemlerine karşı dikkatli ve bilinçli olunması önemlidir. Skolyozun en önemli belirtileri arasında; omuzlardan birinin diğerine göre biraz daha yüksek olması yer alır. Omuzlar sağa ya da sola doğru kayma gösterebilir. Aynı durum bizzat kalça bölgesi için de geçerlidir. Bel girinti asimetrisi ve sırtta kaburgada yükseklik(çıkıntı) en önemli bulgularındandır. Öte yandan kürek kemiklerinin duruşunda da eşitlik açısından belli problemler ön plana çıkabilir.

Ebeveynler, özelikle de ergenlik dönemlerinde çocukların sırtı çıplak bir biçimde öne doğru eğilmelerini sağlamalıdır ve bu şekilde omurga hattının düz olup olmadığını dikkatlice incelemelidirler. Bu kontrol rutin bir şekilde kendini tekrar etmelidir. Çocukta skolyoz oluşmuşsa, sırt yolunda ya da bel kısmında bir yükseklik görülecektir. Bu yükseklik aynı zamanda bir çıkıntı biçiminde olacaktır. Kimi zaman bu rahatsızlık esnasında ciltte renk değişimleri de meydana gelebilir.

Diğer belirtileri ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Omurgada gözle bariz şekilde görülebilecek düzeyde kavis oluşumları
  • Omuzda ve kalça kısmında asimetri
  • Nefes darlığı (çok ilerlemiş eğriliklerde)
  • Sırt ve omuz ağrıları
  • Giysilerin vücuda oturmaması

50 derecenin üzerine çıkan eğrilikler, solunum problemlerini de beraberinde getirir. Skolyoz rahatsızlığına dair şüphe uyandıran bir bozukluk tespit edildiğinde vakit kaybetmeden bir hekime başvurulmalıdır. Erken tanı konulmadığında daha farklı sağlık problemleri de ortaya çıkabilmektedir.

Skolyoz Nedenleri

Gündelik yaşamda sıklıkla karşılaşılabilen idiopatik skolyozun tam anlamıyla oluşum nedenleri bilinmemektedir. Buna rağmen rahatsızlığın ortaya çıkmasına ilişkin farklı tezlerden söz edilmektedir.

Erken yaşlarda meydana gelen skolyozların anne karnındaki etmenlere bağlı olduğu düşünülür. Çünkü bunların doğumdan itibaren çeşitli bulgular verdiği tespit edilmiştir. Gebelik esnasında anne adayının nasıl bir süreçten geçtiği, bu noktada oldukça kritiktir.

Örneğin gebelik sırasında ortaya çıkan bazı enfeksiyonlar, şeker hastalıkları ya da doğrudan kimi vitamin eksiklikleri, bu durumu tetikleyebilir. Doğumsal skolyozu olan hastaların omurilik, kalp, böbrek, bağırsak problemleri açısından da taranmaları gereklidir.

Skolyoz hastalarının önemli bir çoğunluğunda ana sebep tespit edilemez. Fakat üç hastadan birinin aile üyelerinde de benzer problemlerin ortaya çıktığı görülmüştür. Bu da bizi bir ölçüde genetik etkenlere götürebiliyor. Örneğin gençlik dönemlerinde idiopatik skolyoz tanısı konan ebeveynlerin çocuklarında da benzer problemlerin olma ihtimali yüksektir.

Bundan dolayı skolyoz rahatsızlığı olan bireylerin çocuklarına karşı çok daha dikkatli olmasından fayda vardır. Ayrıca çocuklarından birinde skolyoz varlığında diğer çocuklarında kontrol edilmelerinde fayda vardır.

Diğer yandan sinir ve kas hastalıklarının da bu rahatsızlık üzerinde etkili olduğu söylenmektedir. Bunların içerisinde kas hastalıklarını ya da çocuk felcini de sayabiliriz. Diğer yandan duruşa dair bozukluklar, bacaklardaki boy farkları da bu sorunu tetikleyebilmektedir.

Skolyozun ana nedenlerini genel anlamda şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Omurga kemik yapısındaki doğumsal problemler
  • Çocukluk dönemlerinde ortaya çıkan infantil, juvenil
  • Çeşitli kas hastalıklarının varlığı (serbral palsi, musküler distrofi vb.)
  • Bazı bağ dokusu hastalıkları
  • Bacaklarda ortaya çıkan eşitsizlikler
  • Kalça ve diz eklemine ilişkin sorunlar
  •  

 

Bu arada kız çocuklarında skolyozun görece daha sık görülmesinin nedeni de tam anlamıyla bilinmemektedir. Özellikle göğüs kafesine ilişkin problemlerin ileride büyümemesi adına bir an önce tedavi sürecinin başlatılması gerekmektedir.

 

Skolyoz Tedavisi

Skolyoz tedavi süreçlerinin başarılı olması adına tanının doğru zamanda konulması önemlidir. Skolyoz erken tespit edildiğinde skolyozun takibi düzenli bir şekilde yapılır ve uygun rehabilitasyon ve skolyoza özgü fizik tedavi egzersizleri ile başlangıç tedavisi yapılabilir. İlerleme olmadan tespit edilmesi durumunda skolyozda cerrahi işleme gerek kalmadan tedavi yapılabilir. Bu nedenle yapılan düzenli taramalar kritik bir rol oynar.

Tedavi süreçlerinde fiziksel egzersizler etkilidir; ancak tek tedavi yöntemi olarak bakmak doğru olmayacaktır. Hastanın eline egzersiz programlarını verip göndermek son derece yanlış bir tutumdur. Eğrilik derecesine bağlı olarak ortez kullanılabilir. Başarılı bir ortez sayesinde cerrahiye gitmeme oranı %50 ’lerin üzerine çıkabilmektedir.

Muayene sırasında kaburga çıkıntısından yapılan “Skolyozometre” ölçümleri sayesinde omurganın eğrilik derecesi tahmin edebilir. Röntgen, manyetik rezonans ya da bilgisayarlı tomografi gibi cihazlar tanı koymada tamamlayıcı tetkiklerdir. Skolyoz grafisi ile omurgalar arasındaki açılanmalar Cobb metodu ile ölçülerek eğrilik derecesi saptanır.

Tedavinin ne şekilde yürütüleceği hastanın büyüme potansiyeli ve hikâyesine bağlıdır. Özellikle de yaşı, eğriliğin derecesi bu kararda etkilidir. Çocuğun eğrilik tipi kalan büyüme miktarı için el bilek grafisi, tepe büyüme hızı gibi bilgiler de gerekebilir. Omurgadaki başka problemleri tespit etme noktasında MR gerekli olabilir. Omurilik ile ilgili patolojik bulgular varsa bunların analizleri gerçekleşir. Bu nedenle herkes için standart ve eşit bir tedavi stratejisinden söz etmek doğru olmayacaktır.

Esasen bütün skolyoz rahatsızlıklarında uygulanacak tek bir tedavi opsiyonu bulunmamaktadır. “Hastaya özgü tedavi” öncelikli olarak benimsenen anlayıştır. 20-25 dereceden düşük olan eğriliklerin tedavi süreçleri genelde daha kolaydır. Çocuklar için çok özel bir eğrilik durumu oluşmadığı sürece skolyoz korseleri kullandırılır. 40 derecenin üzerindeki bireylerde cerrahi yönteme başvurulur.

Skolyoz Ameliyatı

Skolyoz tedavisinde cerrahi yöntem, önemli bir opsiyon olarak değerlendirilir; fakat bu, yukarıda da aktardığımız üzere ihtiyaç halinde başvurulan bir seçenektir. Eğer egzersiz yöntemlerine ve korsenin varlığına rağmen belli bir süre izlenen hastada bir gelişme tespit edilmezse, eğrilik derecesine bağlı olarak ameliyat seçeneğine yönelmek mümkün olabilir. 40-50 gibi dereceler, kişinin gelecekte yaşam kalitesini çok ciddi düzeyde tehdit etmeye başladığı için bu seviyelere gelindiğinde ameliyata başvurulur.

Ameliyat kararında elbette sadece eğriliğin açısı tek başına etkili olmaz. Bunun yanında hastanın içinde bulunduğu ruh hali, yaşı ve diğer özel sağlık problemlerine göre karar verilmektedir. Ergenlik zamanındaki eğrilikler çoğunlukla kalp ya da akciğer sistemlerini bir zarara uğratmaz; ancak ilerleyen yaşlar için bunu söylemek kolay değildir.

Ameliyat öncesinde iki ayrı yaklaşım söz konusudur.  Bunları arka ve ön girişim olarak sıralayabiliriz. Arka girişim için tamamen sırt bölgesinden yararlanılır. Cerrahi yöntemlerin sonucunda eğriliğin ilerlemesinin durdurulması ve mümkün olan en iyi kozmetik görünümün elde edilmesi amaçlanır. Ameliyat sürecinde omuriliğini korumak mühimdir. Bunun için mutlaka nöromonitör kullanılmalıdır.

Skolyoz tedavisi sırasında ve sonrasında hasta-hekim arasındaki iletişim uzun senelere yayılır. Ameliyattan sonra omurganın esneme yeteneği görece azalır. Önden yaklaşımlardaysa daha çok kol altı bölgelerinde bir çalışma yürütülür ve göğüs kafesi kaldırılmak sureti ile gerekli müdahale gerçekleşir. Bu yaklaşımda operasyonun devamında korse kullanımı gerekir. Fakat omurga görece daha hareketli bir yapıda kalabilir ve aynı zamanda dikiş izleri kol altında kalacağı için önemli bir avantaj yaratabilir.

Ameliyat için özel olarak belirlenmiş bir yaş aralığı yoktur. Bu konuda kararı tamamen uzman doktor vermektedir. Skolyoz ameliyatı hastanın durumuna bağlı olarak genelde 4 ile 7 saat aralığında sürebilmektedir. Hastanın ihtiyacına göre daha uzun süren ameliyatlarda yapılmaktadır. Ameliyat sonrasında düzenli bir egzersiz programı oluşturulur ve hasta uzun yıllar takip edilir.

Skolyoz Tipleri

Skolyoz oluşumları sebeplerine bağlı olmak kaydıyla dört temel sınıfa ayrılır. Bunları; idiopatik skolyoz, nöromusküler skolyoz, konjenital skolyoz ve dejeneratif skolyoz olarak sıralayabiliriz.

İdiopatik Skolyoz: En çok görülen skolyoz tiplerinden biri olarak kabul görür. Aynı zamanda nedeni tam anlamıyla tespit edilemeyen türdür. Omurların kendi etrafında dönme durumu da idiopatik skolyozda görülmektedir. Bu nedenle sırt ya da bel bölgelerinde çıkıntılar gözlemlenir. Bu çıkıntılar genelde asimetrik biçimindedir. Ergenlik zamanlarında, kızlarda çok sık görülmektedir.

Nöromusküler Skolyoz: İdiopatik skolyozdan sonra en çok görülen türdür. Sebepleri içinde kas ya da sinirsel hastalıklar yer almaktadır. Nedenleri büyük olasılıkla omurilik ya da beyin kaynaklıdır. Duyu kusurları bu dönemde çok daha sık bir biçimde gerçekleşir. Tedavi aşamasında bazı özel nedenlerden dolayı korse kullanımı tercih edilmeyebilir. Bu özel nedenler arasında epileptik nöbetleri gösterebiliriz. Bu tip skolyozda cerrahi işlemler görece daha erken yaşlarda gerçekleşebilir.

Konjenital Skolyoz: doğumsal skolyoz, anne karnında bulunan bebeğin gelişimi esnasında ortaya çıkabilmektedir. Özellikle de omurga anomalilerinden kaynaklı olabilmektedir. İlk senelerde genel anlamda rahatsızlık hızlı bir ilerleme gösterebilir. Bu sebeple de erken yaşlarda tespit edildiğinde bile cerrahi operasyona başvurulabilir. Bu süreçte cerrahi operasyon kararı verilirken cinsiyet ayrımı söz konusu olmaz. Konjenital skolyozun oluşum nedenleri tam anlamıyla açıklanamaz. Embriyo gelişim süreçlerinde ortaya çıkan bazı olaylardan kaynaklı olduğu bilinmektedir.

Her üç türü de çocuklar için ve yetişkinler için ayrı ayrı değerlendirmek doğru olacaktır. Tedavi planlamasında skolyoz tipinizin saptanması, hayati derecede bir rol oynar.

 

Skolyoz Dereceleri

Skolyoz söz konusu olduğunda rahatsızlık boyunca standart eğrilik değerlerinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Skolyozda dereceler belli nedenlere bağlı olarak zaman içinde değişimlere uğrayabilir. Örneğin omurgadaki eğrilik ne yazık ki daha da ilerleyebilir ya da nadiren de olsa sabit kalabilir.

Çift eğrilikler dışında kız cinsiyet ve sırtta oluşan eğrilikler, derecenin ilerlemesi konusunda daha da etkili olmaktadır.  30 derecenin altında kalan eğriliklerde ilerleme oranı genelde düşük olur. Skolyoz tedavisinde dönemler yaş aralıklarına göre şu şekilde belirlenmiştir:

İnfantil Skolyoz: 3 yaşına kadar olan süre

Juvenil Skolyoz: 3 ve 10 yaş aralığı

Adolesan Skolyoz: 10 ve 16 yaş aralığı

Yetişkin Skolyoz: 16 yaş ve üzeri

Skolyozun anatomik yapısına bakıldığında; boyun omurları, üst sırt, bel omurları, alt sırt gibi sınıflandırmaların olduğu görülür.

Açısal skolyoz derecelerinin tespiti için görüntülenme yöntemlerine başvurulur. Görüntüleme sürecinde omurgada meydana gelmiş olan eğrilik açısı tespit edilir. Özellikle cerrahi müdahalelere karar verilirken bu derece, belirleyici olabilmektedir.

Örneğin 10 derece ve altındaki açılar, genelde kişinin sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratmaz. Bunlar skolyoz olarak adlandırılmaz sadece eğrilik olarak adlandırılır. Yine de olası risklerin önüne geçmek adına hastanın belli aralıklarla kontrole gelmesi gerekir.

10 ve 40 derece arasındaki açılar, genelde ergenlik zamanlarında görülmektedir.  Bu dereceler hafif düzey skolyoz olarak adlandırılır. 40-70 derece ve üzeri ise artık eğriliğin orta bir seviyeye geldiği anlamına gelir.70 derece üstü eğrilikler ciddi eğrilikler olarak kabul edilir.40 derece üstü eğrilikler cerrahi müdahalenin gerçekleşmesi için uygun derecelerdir.

 

Prof. Dr. Serkan ERKAN

 

 

 

 

Skolyoz
Protokol Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü - Telefon: 0236 201 10 70 - Faks: 0236 201 14 53 - E-Posta : basin@cbu.edu.tr - Web: basin.cbu.edu.tr